
Bazı geceler, pencereden dışarı baktığımızda, hemen yakınımızdaki bir sokak lambasının aydınlığı ve sıcaklığı etrafında bıkmadan, usanmadan dönüp duran kanatlı canlılar görürüz.
Bunu yaparak bazen eğlendiklerini, bazen yaşam formatlarında o ışığın tek gerçekleri olduğunu, bazen de çok yaklaştıklarında cama yapışarak yandıkları veya çok güç harcadıklarında düşüp öldükleri bu kısır döngüde; farkında olmadan onların bu dansını merakla izleyen insanlara bir takım mesajlar verdiklerini düşünürüz.
Karanlığın hükümranlığında karşılarına çıkan ilk ışık kaynağına hucum ederek adeta tapınırcasına, hayat dilenircesine, ondan beslenircesine dönüp durmaları karanlıktan korkup kaçış mı? Yoksa ışığa karşı dayanılmaz bir bağlılık mı?
Karanlığın bir vakte bağlandığını, geceyi yırtıp atacak kadar kudretli bir ışığın doğmakta olduğundan habersiz, o anın zahmetli belki de eğlenceli sarhoşluğunda kanat çırparak, nihayetinde sabaha çok azının ulaşabildiği bu manzaradan biz insanlar ne tür dersler çıkartıyoruz acaba?